12 Aralık 2010 Pazar

Soyanlar Soyulanlar


Kimi soyarak kimi soyunarak döner köşeyi
Kimi de soyanlara soyunanlara
ağzı sulanarak bakarken
kaptırır soygunculara
önündeki ekmeği
elindeki şişeyi...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Güller ve Dikenleri


GÜLLÜ TAŞLAMALAR

Dikenden giremedim
Gülünü deremedim
Ben bu gül bahçesinde
Mutluluk göremedim.
***
Gül koklamak istedim
Ama boş kaldı elim
Sevgi saygı ararken
Kurudu suyum selim.
***
Girdim yârin bahçesine
Gül dibinde gül biter
Alkışlara güvenme
Siyaset sahnesinde
Pilin çabucak biter!
***
Çemberimde gül oya
Yeşili sanal boya
Gülüşü pek güzeldir
Dikeni çoktur ama...

Erhan Tığlı

24 Kasım 2010 Çarşamba

DOST DİLEKLER


Gönlünüz şen mekanınız gülşen olsun
derde çileye yer kalmasın
küpünüz mutluluk ve huzurla dolsun
Gönlünüze kuş konsun
o kuş bülbül olsun
Boş kalmasın sevgiye dostluğa
uzattığınız el
silinmesin ömür defterinizden
sevgi saygı doğru iyi güzel

21 Kasım 2010 Pazar

Kitap okuyan güzeldir ama okudukça güzelleşir.

Ben Bir KİTABIM

BEN BİR KİTABIM

Ben bir kitabım. Değerimi bilenlerin gözünde hazine, bilmeyenlerin gözünde de bir kâğıt yığınıyım. Kahveler, çayhaneler, birahaneler ve de stadyumlar doludur ama ben hep tenhayım. Oralar paralıdır, ben para istemem. Oraların havası pistir, benimki temiz. Bana gelenler artar, çoğalır, yücelir; oralara gidenler ise eksilir, azalır. Gene de müşterim(!) yoktur. Birkaç emekli, gidecek yer bulamayan üç beş enayi gelir sadece. Öğrenciler gelir bir de, öğretmenlerinin verdiği ödevleri yapmak için. Ama sayfalarımı buruştururlar, hatta yırtarlar. Ansiklopedilerimin sayfalarını kopararak cebine atıp gidenler vardır içlerinde...
Benim hakkımda övgü dolu sözler söyleyen şair ve yazarların ne dediklerini göstereyim de anlayın artık değerimi, kavrayın önemimi. Bilin size ettiğim hizmeti.
İlk sözü Cemil Meriç alıyor. Bakın ne diyor: “Kitap bir limandır benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardır.”
Eski ünlü boksör Mike Tyson kulaklara küpe olması gereken bir gerçeğe değiniyor: “Hapisteyken ilk defa kitap okudum. Tolstoy’u, Platon’u tanıdım. Düşünüyorum ki, böyle kitapları zamanında okusaydık hiç hapse girer miydik?”
Maksim Gorki, kitabı önce merdiven basamağına, sonra da pencereye benzetiyor: “Kitaplar, hızla ilerleyen bir trendeymişim gibi yeni görüntüler, türlü dünyalar seriyordu gözlerimin önüne...
Her kitap beni kabalıktan, hayvansılıktan insanlığa, insancıllığa yükselten, daha iyi bir yaşamı anlamama ve ona karşı derin bir susuzluk duymama neden olan bir merdiven basamağıydı. Büyülü bir güzellikle insanı saran ve onu değiştiren nice inanılmaz işlevi olmuştur kitapların... Her kitap, önümde yepyeni ve yabancısı olduğum bir dünyaya açılan bir penceredir...”
Nietzsche, kitap okuma sanatının nasıl olması gerektiğini vurguluyor: “Okumayı sanata dönüştürebilmek için ağır ağır, bütün kapıları ardına dek açarak okumak gerekir; tıpkı inek gibi, geviş getirme yeteneği gerekir.” Bir başka sözünde de şunları söylüyor: “Bir kitap seni başka bir kitaba götürmüyorsa beş para etmez.”
İhsan Biçici, yazdığı bir şiirinde kitap sevgisini şöyle dile getiriyor:
“Hep tozlu sayfaların arasında
Seni aramakla geçti ömrüm
Hep senin için yaşamak istedim de
İnan kitaplardan bir mezar olsa
Bir gün beklemezdim ölürdüm.”
Erhan Tığlı da öğretmenken öğrencilerine tebliğler dergisinde tavsiye edilmeyen kitapları öğrencilerine okuttu, sattı, satışına yardımcı oldu diye sürgüne uğradı. Sürgündeyken yazdığı Eli Kitaplı Adam öyküsü Kültür Bakanlığı’nın En İyi Hediye Kitaptır eserine alındı. Milli Eğitim Vakfı’nın düzenlediği öykü yarışmasında ödül kazandı ve o yıl Akşehir Nasrettin Hoca öykü yarışmasında da ödül aldı. Acı bir gülüşle ve kızgınlıkla bakın ne yazdı:
Herkes birbirinin canına okurken
O, sadece kitap okudu, okuttu
Buydu kusuru, başka suçu yoktu!
(Mezar taşına yazılmasını istediği taşlaması)
Farkında mısınız bilmiyorum:
Kitap okumak isteyenin parası yok/ Parası olan kitap okumuyor...
Kitabın değerini bilmek için göz ister, doğa için de: “Doğa ve kitap onları görebilen gözlere aittir.” Emerson. Meander’e göre, “Okuyanlar iki misli daha iyi görürler. J.Addison, kitabın aklın gelişmesine yardım ettiğini, “Vücut için jimnastik neyse akıl için de kitap odur” diye belirtiyor. Gelin şimdi de Memet Baydur’un bir yazısına göz atalım:
“...Asıl sorun, okuması yazması olanların okumaktan hoşlanmamalarıdır... Okuduğunu seçerek okuyan, ama durmadan okuyan bir züppe, yılda iki piyasa romanı, elli iki televizyon dergisi ve 365 kupon gazetesi okuyan bir halk adamından iyidir bence... İlericilerimiz var, gericilerimiz var, laiklerimiz var, yobazlarımız var. Hepsi bu ülkeyi çok sevdiğini söylüyor ama hiçbiri okumuyor...”
Bu konuda epeyce dertli olan Çetin Altan, “Her evdeki kitap sayısı ortalama on tane olsa, vaziyet düzelecek.” Diyor. Kitaplarınızı sayıp rahatlamayın hemen, herhangi on kitap değil, on iyi kitap olarak algılıyorum ben bu öneriyi. Gazeteci yazarların politik liderleri anlattığı kitaplar, yirmi günde kırk kilo vermenin gizlerini anlatan kitaplar, kahve falını gizlerini anlatan kitaplar, pop yıldızlarının biyografileri falan sayılmıyor...
Ne okursun ne yazarsın
Aklın bir karış havada gezersin
Sadece mesaj okur, mesaj çekersin
Bu ne biçim okur-yazarlık?
Havanda su döver, lak lak edersin!
erhantigli@mynet.com
*******************

1 Kasım 2010 Pazartesi

Mutluluk Nerde?


MUTLULUK NERDE?

Mutluluk kuş olup uçuyordu
Hemen yakaladım
Kafese koydum
Ama özgür yaşamak istedi
Kaçıp gitti kafesinden
Aradım taradım
Bir türlü bulamadım
Tam umudu kesiyordum ki
Çocuğun gözlerinde gördüm
O yaramazı
Elimi uzatınca uçuverdi
Dudaklarına kondu çocuğun
Güldü çocuk gül oldu
Mutluluk çoğaldı
Evren gül rengine boyandı

22 Ekim 2010 Cuma

Okuyan Güzel


Bülbül gibidir sesi
gül kokuyor nefesi
Oturmuş kitap okur
ciğerimin köşesi

9 Ekim 2010 Cumartesi

Gülmekten Öldüren Olaylar


GÜLMEKTEN ÖLDÜREN OLAYLAR, FIKRALAR
Her şeyin mizahı olduğu gibi, ölümün de mizah vardır. Bunlardan kimisi ürpertir ya da acı acı güldürür, kimisi de gülmekten öldürür. İşte birkaç örnek:

Hollanda'da çalışan Metin Can, eşyalarını arabaya yükleyip tam memleketine gitmeye hazırlanırken, yanında kalan annesi ölüveriyor. Ölüm sigortası ve resmi işler zaman alacak, pahalıya da mal olacaktır. O da annesini cesedini kırmızı bir valize koyup sağına soluna naftalin yerleştirir ve arabanın üstüne bağlar, yola çıkar. Ama evdeki hesap çarşıya uymaz. Mola verip uyudukları sırada kırmızı valiz çalınır. Hırsızlar onu değerli bir eşya sanmışlardır...
Bu öykü bana şu fıkrayı anımsattı:
Cimri bir İskoçyalının babası ölüyor. Oğlu, köyüne gömülmesini vasiyet eden babasının cesedini trenle götürmeye karar veriyor ama ölü için istenen para dirilerden çoktur. O da babasını giydirip diriymiş gibi kompartımana oturtuyor. İçerde kimse yoktur. Oğul sıkılıp dolaşmaya çıkıyor. Aksilik bu ya, ara istasyonlardan birinden trene bir yolcu biniyor ve babanın karşısına oturuyor, selam verip kendisiyle konuşmak istiyor ama baba susmakta, gözlerini ona dikip durmaktadır. Yolcu bu duruma çok kızar, cinler tepesine çıkar; “Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz; yoksa adam yerine koymayıp küçümsüyor musunuz? Ayıp be!” diyerek adama şöyle bir vurur ve onu yere yuvarlar. Adamın kalbini dinler, atmadığını ve onun hareketsiz kaldığını görünce de katil oldum diye çırpınır, ne yapacağını şaşırır. Tam o sırada tren tünele girmiştir. Adam onu aldığı gibi pencereden dışarı atar, bir şey olmamış gibi oturur. Oğul gelip babasını sorunca da gayet sakin, "O yaşlı adam geçen istasyonda trenden indi" der.
İş işten geçtikten sonra, neye yarar ah ile vah
Böyle hayırlı evlat vermesin Allah!
Bir başka ölümlü yolculuk da şu:
Köye giden minibüse bir adam binmek ister ama sürücü boş yer olmadığını söyler, adam binmekte ısrar edip oraya muhakkak gitmesi gerektiğini söyleyince, “Yukarda boş bir tabut var, istersen için gir, öyle git” der. Adam bu teklifi kabul edip tabutun içine girer. Bir süre sonra, yolda bir yolcu el kaldırıp minibüsün önüne çıkar, sürücüye köye götürmesi için yalvarır. Sürücü, yukarıdaki tabutun yanına tutunup giderse onu alabileceğini belirtir. Yolcu olur der ve yukarı çıkar, bir kenara tutunur.
Aksilik bu ya, bozuk bir dönemeçte araba sarsılır, tabutun kapağı açılır İçindeki adam ne oluyor diye bağırarak ayağa kalkar. Onu gören diğer yolcu ölü dirildi sanıp paniğe kapılır, korkuyla kendini yola atar...
Yazıma bir ölümlü mizahla son veriyorum.
Adamın kaynanası evin üst katında ölür. Cesedi taşıyanlar onu aşağıya indirirlerken merdivenin çürük basamağına takılıp düşerler ve tam ölmemiş kaynana dirilir, ayağa kalkar. Aradan bir süre geçer. Kaynana bir kere daha ölür. Cesedini yukardan aşağıya taşırlarken damat taşıyıcıları uyarır; “Dikkat edin, merdivenin çürük bir basamağı var!” diye bağırır...
Mutluluğunuz ölümsüz olsun.
Erhan TIĞLI
**********

19 Mayıs 2010 Çarşamba

DOST- ARKADAŞ DİZELER


DOST-ARKADAŞ DİZELER

Elma attım denize
Geliyor yüze yüze
Girin dost bahçenize
Gece dönsün gündüze.
***

En güzel yol dosta giden yoldur
Bu yolu kirden çöpten temizle
Karanfillerle güllerle doldur.
***

Dost almayı değil vermeyi düşünendir
Yanımıza çıkar ummadan gelendir
Derdini unutup yüzümüzü güldürendir.
***

Menekşe buldum derede
Sordum güzellik nerede
Dedi dostluktadır güzellik
Arama başka yerde.
***
Gel de bak şu halime
Bak en güzel kelime;
“Arkadaşım ol benim
Ver elini elime”
***

En iyi arkadaş, en güzel dost sanattır
Sanat bizi güzelliğe uçuran kanattır.
***
Dostların çoğu gelip geçicidir
Kitabın dostluğu ise kalıcıdır.
**
Sakın insanların sözlerine, gülen yüzlerine aldanmayın
Düşmanlardan daha çoktur dostların döşedikleri mayın.
***
Kalmayınca cepte para
Kapanmaz kalpteki yara
Bir mum yak boşu boşuna
Hadi bakalım dost ara...
***
Mektup yazdım dostane
Yollamadı postane
Hiç dostu olmayanın
Yeri olur hastane!
***
Bayramı var dostların
Yas tutuyor düşmanlar
Ödü kopar kurtların
Kükreyince aslanlar.
***
Dostluktur adım
Yoktur yatım katım
Ama doyulmaz tadım
Değildir barutum bir atım
Mutluluğa doğru doludizgin koşar atım.

Bana ulaşmak, benimle buluşmak istiyorsan
At sevgi, özveri dolu bir adım.
***

Lale sümbül biçelim, dostlarımızı iyi seçelim. Günümüzde gerçek dost o kadar az ki, Atatürk için söylenen bir dörtlüğü düzeltip şöyle demek geliyor içimden:
“Doktor doktor kalksana
Işığını açsana
Dostluk elden gidiyor
Çaresine baksana!”
***
Hepinize çağrıda bulunuyorum. Hadi gelin el ele verelim, dostluğu, arkadaşlığı yüceltelim, o has bahçeyi ayrık otlarının bürümesini önleyelim.
Essin bahar yelleri
Gelsin dostluk günleri
Yaşamak olsun gelin
Açsın sevgi gülleri.

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com
******************

13 Mayıs 2010 Perşembe

SEVENLER AĞLAMASIN


AĞLATMAMALI AŞK

Ağlatmamalı aşk
Güldürmeli yüzümüzü
Gül bahçesine çevirmeli
Özümüzü...
Dağıtmalı kara bulutlarımızı
Yeşertmeli gönlümüzü
Aşkın güzelliği
Öyle bir yerleşmeli ki benliğimize
Üzüntü, acı girememeli içeriye
Başımızda esen sevda yeli
Şiire döndürmeli öykümüzü
Erhan Tığlı
******************
SEVENLER AĞLAMASIN

Boyun eğme çileye ve kedere
Diren tüm kötülüklere çirkinliklere
Ağlama sakın boş yere
Gülmek yakışır sevenlere
Çünkü erişemez herkes
Yaşamayı güzelleştiren
O yüce değere
Erhan TIĞLI
**********

18 Mart 2010 Perşembe

GÜL Güzel GÜL


Gül güzel gül
güldükçe daha güzel oluyorsun
gönlüme bal şerbet sunuyorsun
Gül güzel gül
güldükçe gönlüme
lale sümbül dikiyorsun
Gül de açsın gönlümde
karanfiller güller
bükmesin boynunu
bahar ötüşlü bülbüller
Konsun dalıma
yakamoz renkli arılar kelebekler

12 Mart 2010 Cuma

Böylesini Gördünüz mü?


BÖYLESİNİ GÖRDÜNÜZ MÜ?
Bir kadının “böylesi” adını verdiği bir köpeği vardı. Sahibi banyodayken köpek aralık bulduğu kapıdan dışarı kaçıverdi. Kadın bunun farkına vardı ve arkasından koşmak istedi ama çıplak olduğu aklına geldi. Aceleyle boy aynasını söküp önüne koyarak köpeğini aramaya başladı. O telaşla aynanın kendisini değil çerçevesini almıştı. Bundan haberi olmadığı için rahat hareket ediyor, “Böylesi, neredesin, çık ortaya, böylesi! “diye bağırıyordu.
Karşısına bir adam çıktı, kadın ondan medet umdu, “Böylesini gördünüz mü acaba?” diye sordu, adam dudak bükerek kadını baştan aşağıya süzdü:
“Çok gördüm ama böyle çerçevelisini görmemiştim” dedi.
İşte bu fıkrada olduğu gibi, kral çıplak ama farkında değil!
Çok iktidar gördük ama bankaları, fabrikaları satıp, basınla, aydınlarla, işçi ve memurlarla, yargıyla kavga eden, iğneden ipliğe her şeye zam yaptığı halde, her şeyi güllük gülistanlık gösteren bir iktidar görmemiştik şimdiye kadar...
Onu da gördük çok şükür!
Erhan Tığlı
*********

18 Şubat 2010 Perşembe

Şiirleşsin Dünya


ŞİİRLEŞTİRİN DÜNYAYI

Aydınlığı vurdular bu gece
Bulutlar kana boyandı
Karardı doğanın yüzü
Karanlık kapıya dayandı
Ama sönmedi umut
Gökteki ayla yıldız
Evlerde elektrikler u-yandı
****
Hadi sen de uyan gönlüm
Doğruluk iyilik güzellik
Ateşiyle yan
Şiirleşsin dünyan
Erhan Tığlı
*********

3 Şubat 2010 Çarşamba

Uçun Kuşlar uçun


UÇUN KUŞLAR
Uçun kuşlar uçun
Şiir şiir dize dize
Dağıtın kara bulutları
Karanlığı getirin dize
Barış güneşi getirin
Işıl ışıl bize.
Uçun kuşlar uçun
Katar katar dizi dizi
Unutalım şiir gibi süzülüşünüzle
Dertlerimizi, hüzünlerimizi
Serpin gözümüze gönlümüze
Yakamoz renkli güzelliğinizi...
Erhan Tığlı
&&&&&&

22 Ocak 2010 Cuma

AŞK...


Aşktır silen gönlümüzdeki kiri pası
aşkla atarız bencilliği içimizden
unuturuz kederi yası
Odur duyguların en yücesi en hası
ve de güzelliklerin gökkuşağı renkli dünyası

5 Ocak 2010 Salı

DİDİM'de YAŞAMAK


Altınkumda gelin olmuşlar
doğaya yıldız yağdıran çiçekler
Yıldızlardır gökyüzünün çiçeği
sahildeki yakamoz denizinde
Yaşamak ne güzel Didim'de
***
Uçuruyor insanı mutluluğa
sevgili okşayışlı bahar yeli
cana can katıyor gül eli
yeşille mavi öpüşüyor enginde
Yaşamak ne güzel Didim'de

4 Ocak 2010 Pazartesi

YORGAN


Kuyuya saldım urgan
urganı buldu çoban
hava çok soğuk bugün
üşürsün nazlı yarim
olayım sana yorgan