25 Şubat 2012 Cumartesi

imeceMİZAH: BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM

imeceMİZAH: BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM: Ben senden önce ölmek isterim Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu İyisi mi,beni yaktırırs...

Bir Milyon Kalem: Karıncanın Verdiği Ders

Bir Milyon Kalem: Karıncanın Verdiği Ders: KARINCANIN DERSİ adlı kitaptan seçmeler KARINCANIN VERDİĞİ DERS Karıncalar topluluk halinde yaşarlar. Topluluk kraliçe, erkekler ve ...

13 Şubat 2012 Pazartesi

BÜYÜ adlı şiir kitabım hakkında

BÜYÜ

Büyü- Şiirler- Erhan Tığlı- Tay dergisi şiir dizisi 33- 80 sayfa 5 lira
İletişim. erhantigli@mynet.com
50 yıldır çeşitli gazete ve dergilerde yazı ve şiirleri çıkan Erhan Tığlı neredeyse yarım yüzyıldır şiir kitabı yayımlamıyordu. 70 yaşına merhaba dediği günlerden birinde sanki “yaşım yetmiş ama işim bitmemiş” dercesine şiirlerini bir kitapta topladı.
Kitabın ilk şiiri Aradığım adını taşıyor. Bir sevgili arıyor ama gözünün yaşıyla değil, alnının teriyle kazanmak istiyor bu sevgiliyi. Emeğiyle doymak istiyor, eğilen beliyle değil. Aradığı dost da alnının akıyla övüneceği bir dost olacak, cebinin parasıyla değil...
Baharla Gelen Güzellik şiiri –larla ekleriyle müzik havasına bürünmüş. Yaşama sevinci ve iyimser bir dünya görüşü var bu şiirde: “Bir canlılık gelir doğaya baharla/Çiçekler gelin olur/ Düğün yapar arılarla/ Bayramı kutlar kelebekler/ Köylü dayı güreş tutar tarlalarla(...) sarılar yeşillerle oynaşır/Dans eder maviler allarla...”
Tedirgin adlı şiirinde ise “Ben bu bulvarların adamı değilim” diyor. Doğayla koyun koyuna yaşamak istiyor, apartmanları mutluluğa çekilmiş silah olarak görüyor...
Kitaba adını veren Büyü şiirini anne babalar dikkatle okumalı. Bir antolojiye de alınan bu şiirinde Tığlı çocuklara, güzelliğe köprü kurmalarını, bilinçsiz uykuyu uyandırmalarını, dokuz köyden kovulmaktan korkmamalarını, onuncu köyü unutmamalarını söylüyor...
Kitaptaki şiir başlıkları barış, sevgi ve dostluk mesajları veriyor: Şiirleşsin Dünya, Doğ Güneşim Doğ, Kurtarın Şiirimi, Çiçeğe uzanalım, Benim adım Barış, Aşk Yaşlanmaz, Aşk Evreni, Ağlatmamalı Aşk, Sevmek Gül Dikmektir, Şiirdir Sevgi, Güneş Doğacak...
Dizeler de aynı duygu ve düşüncelerle bezenmiş, bizi doğruya iyiye güzele, doğaya, doğallığa, birlik ve dayanışmaya çağırıyor, umut aşılıyor:
“Güzellik ateşiyle yan/Şiirleşsin dünyan” (şiirleşsin Dünya)
“Hadi dostlar el ele verelim gelin(...) Yaşamayı edelim gelin” (Umut Işığı)
“Doğ güneşim doğ/Doğ da kötülüğü, çirkinliği kov” (Doğ Güneşim Doğ)
“Yakın hem de çok yakın/Yepyeni bir güneş doğacak” (Neredesin Umut Kaptan)
“Gül çocuk gül/ Senin kadar/Güzel olsun yaşamak” (Gül Çocuk Gül)
...
Şairimiz toplumun aksak yönlerini taşlamalarla dile getirmiş. Niye, Aydın mısın, Deli Aydın, Beni Böyle Sevmeyin, Çelişki, Bir Numaralı Adamın Sonu bu tür şiirlerden... Aşk şiirlerinde bile toplumsal konular dizelerle ya doğrudan ya da dolaylı olarak ele alınmış...
Akbaba, Gırgır gibi mizah dergilerinde yazıları çıktığı için olacak, şiirlerinde güldüren düşündüren öğeler çokça yer alıyor. Çelişkilerimizi esprili bir dille göz önüne seriyor:
“... Yine el üstünde tutuldu/Ama sıfır oldu...” (Bir Numaralı Adamın Sonu)
“Mide açsa yemek ister/Mutlu olmak emek ister/Gerçekleri gören çoktur/ Söylemeye yürek ister” (İster)
“Balığı seviyorsun/Tutup yiyorsun/Koyunu seviyorsun/Kesip yiyorsun/Muhabbet kuşunu kafese/Süs balığını akvaryuma hapsediyorsun...” (Beni Böyle Sevmeyin)
“Sevişmelerden doğduk/Savaşıyoruz!” (Çelişki)
Çocukların diliyle konuşuyor kimi şiirlerinde, onların ağzından kötülüklerle savaşmak gerektiğini vurguluyor. Bu konuyu şu şiirlerde görüyoruz: Gül Çocuk Gül, Oyuncak, Yeni Bir Dünya, İçimdeki Çocuk- Dışımdaki Adam, Gazeli Çocuk, Yitik Çocuk...
İşte birkaç örnek:
“Tanrım/Öyle bir oyuncak ver ki büyüklere/ Onunla oynamaktan/ Vakit bulamasınlar/Topla tüfekle oynamaya, /oraya buraya bomba atmaya” (Oyuncak)
“Masallarda üç elma düşerdi gökten/Şimdi üstüne bombalar düşüyor/.../Kocaman adamların/Bu kadar küçülmelerine/Şaşıyor...” (Gazzeli Çocuk)
“Özlemlerime kar yağdı/Dindiremedim/ Çocukluğumu dönme dolaplara/Bindiremedim/.../Elimden tutmadılar benim/Basmadılar bağırlarına/Tinere sığındım/Denize düşenin yılana/Sarıldığı gibi” (Yitik Çocuk)
Tığlı sözcük oyunlarına, anlaşılmaz imgelere başvurmuyor, sade, akıcı, açık ve duru sözcüklerle yazıyor şiirlerini ama kimi yerlerde anlamı güçlendirmek için benzetme ve söz sanatları da yapıyor. Bunlar yapmacık değil, ele alınan konuyu vurgulamak için yapılmış:
“Umut Işığı”, “Geceyi İçmek”, “Gece Bulut olmuştu”, “Özlemimin Ateş Böcekleri”, “Neredesin Umut Kaptan”, “Aşk Ocağı ve Dost Kucağı”, “Kuyuya Gömülen Aşk”, “Seni Düşünmek- Çiçeklere Bürünmek”, “Sevmek Gül Dikmektir”, “Sabahın İlk Sahipleri”... gibi şiir başlıklarından ne demek istediğimiz anlaşılıyor ama biz seçme dizelerle daha da belirginleştirelim görüşümüzü.
“Bir aşk yakamozlanması yok evrenimde/Oysa el ele göz göze, yalınayak/koşmalıydık özlem denizlerine/Mutluluğun sımsıcak kumlarına/Uzanmalıydık birlikte...(...)Balta girmemiş ormanlarda yürür gibiyim/ Kentin kahredici gürültüsü/Tamtam çığlığı beynimde” (Tedirgin)
“Gökteki ayla yıldız/Evlerdeki elektrikler u-yandı” (Şiirleşsin Dünya)
“Sımsıcak bir sevda soluğuyla/Türküleşsin dünya” (Umut Işığı)
“Özlemler tomurcuklansın/Sevinçler kanatlansın/ Yaşamak şaha kalksın” (Doğ Güneşim Doğ)
“Ben bir kuyuyum derin mi derin/ Yosun tutmuş öyküsü duvarımda çilenin” (Dipsiz Kuyu)
“Geceyi içmek istedim/Gece beni içti” (Geceyi İçmek)
“Bencilliğin fildişi kulesinden in/Özveri atına bin” (Gerçek Din)
“Gönül kapısının anahtarını/Dostluğun gül elinde bulursun ancak” (Aşk Ocağı...)
“Hüzün ordusuyla geliyor/ Çile topu tüfeğiyle” (Aydınlık Nöbette)
“Yârin dudağından derlenmiş/Gül tadında/ Bir mektup geldi bana” (Gül Tadı)
“Şiirle kurtulurum/Yalnızlığın yaktığı ateşten” (Cennetim Cehennemim)
...
Kitaptaki şiirleri bütünüyle inceleyenler ona niçin Büyü adını verdiğini sezebilirler. Bence bu söz iki anlamda kullanılmış; şairimiz hem bize küçüklükten kurtul, güzelliklerle büyü demek istiyor hem de şiirin başka bir büyü olduğunu göz önüne seriyor.
Yazımı Erhan Tığlı’nın okuyucularına ve aydın kişilere seslendiği Kurtarın Şiirimi şiirinden birkaç dizeyle bitiriyor ve hadi şairlerimizi yalnız bırakmayalım, onları kurtarmak kendimizi de kurtarmaktır bir bakıma yozluklardan, bencil duygulardan, çarpıklıklardan ve de kötülerin, çirkinlerin saltanatlarından diyorum:
“Hadi gelin dostlar kurtarın şiirimi
Ayrık otlarına tutsak olmasın bahçemiz
Solmasın yârin dudağındaki karanfilimiz”
Beyza Özlen

A' symphony of love.: Sanırım..

A' symphony of love.: Sanırım..: ..... Sanırım yine özlemiştim seni, Ve sanırım özlerken yine üşümüştüm. Oysaki kalbimdeki bütün pencereleri kapamıştım, kaçma diye. ...

11 Şubat 2012 Cumartesi

Söz Meclisten Dışarı: AŞI

Söz Meclisten Dışarı: AŞI: AŞI Gelin bir sevgi aşısı yapalım çocuklar Savaşan didişen büyüklere Dostça el sıkışsınlar Aşımızın etkisiyle Kanlı bıçaklı olanlar bi...

7 Şubat 2012 Salı

Bir Milyon Kalem: Aşk Yasaklı Kelime

Bir Milyon Kalem: Aşk Yasaklı Kelime: Yadigar bir sandığın Küf kokan zemininde sakladığın Eski aşk mektupları gibi düşün Öyle bir sakla ki beni; En mahremin ola...

6 Şubat 2012 Pazartesi

Vay Domuz vay!

Vay Domuz Vaayy...

VAY DOMUZ VAY!
Kene ısırması, deli dana, kuş gribi derken bir de domuz gribi çıktı başımıza, acı biber doğradı tatlı aşımıza. Dertlerimiz az gelmiş gibi zam yaptı korku ve kuşkularımıza...
Domuz eti yemek Müslümanlıkta haramdır. Domuza, domuz besleyenlere iyi gözle bakılmaz. Bu yüzden hazır yiyecek paketlerine, “mamullerimizde domuz yağı kullanılmamıştır” yazılır. Sevilmeyen kişilere “domuz, domuz çobanı, domuz kafalı”, “gene ne domuzluklar düşünüyorsun?” diye seslenilir. Bu arada “domuzdan bir kıl koparmak” istenilir! Devletin malı deniz, yemeyen domuzmuş. Yiyen ne acaba?
Yaban domuzları çiftçilerin tarlalarına, bahçelerine zarar verirler. Onun için hiç sevilmezler, yok edilmeye çalışılırlar; Domuz avına çıkılır, öldürülen domuzlarla birlikte poz verilir, domuz avcıları el üstünde tutulurlar...
Bir de “Sen domuzsan yana mısın, yoksa benden yana mı?” sorusu vardır. Bu soruyu politikacılara, baştaki yöneticilere sormak gerek. Fıkraya göre, sınavda birine, “Issız bir yolda giderken karşına birdenbire bir domuz çıksa ne yaparsın?” diye sormuşlar. “Tabancamı çeker vururum” demiş bizimki. “Ya tabancan yoksa?”, “Bıçağımı çeker, kendimi savunurum.”
“Tabancan yoksa ne yaparsın?”, “Yerden bir taş alır, kafasına fırlatırım.”, “Taş yoksa?”, “Domuzu yanıma sokmayacak bir sopaya da dal parçası bulmaya çalışırım.”, “O da yoksa?”,“Bir ağaca çıkarım.”, “Ağaç da yoksa?”
Adam dayanamamış, soru yağmuruna tutan kişiye şöyle bir bakmış:
“Bana bak, sen domuzdan yana mı sın yoksa benden yana mı?” demiş.
Avrupa’da domuz çiftlikleri vardır. Bir zamanlar Mustafa Ekmekçi de bizde böyle domuz çiftlikleri kurulmasını önermişti de tepkiyle karşılaşmıştı. Kötü kokan yerlere, “Domuz ahırı gibi kokuyor” derler. Domuzlara bakan kişilere domuz kokusu öyle bir siner ki, kolay kolay çıkmaz. Kızlar bu tür kişilerle evlenmek istemezler.
Domuzla inek aralarında konuşuyorlarmış. Domuz ineğe, “İnsanlara senden fazlasını veriyorum ama gene de yaranamıyorum” diye dert yanmış. “Etimi yiyorlar, derimden ayakkabı, kıllarımdan fırça yapıyorlar. Dişlerim bile işe yarıyor. Sen sadece süt veriyorsun.”
İnek acı bir gülüşle, “İyi ama insanlar bunları sen ölünce alabiliyorlar. Oysa ben onlara sütümü sağlığımda veriyorum” diye konuşmuş.
Cimri kişiler çevrelerinden gereken saygı ve sevgiyi göremediklerinden yakınırlar. İnsanlar onlardan öldükleri zaman yararlanabilirler ancak. Önemli olan sağlığında iyiliği dokunmaktır. İnek olamıyorsanız bari domuz olmayın da domuzluk yapmayın.
Ah domuz vah domuz, sen neymişsin sen! Yataklara düştük senin yüzünden...

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com
*******************

2 Şubat 2012 Perşembe

Söz Meclisten Dışarı: Espriler...

Söz Meclisten Dışarı: Espriler...: Kaç yaşına basarsan bas ama sakın yaş tahtaya basma! Dostluklar serap olursa, gönüller harap olur... Dostuna da düşmanına da dağ ol; düşma...

1 Şubat 2012 Çarşamba

Yazmak Neye Yarar?

YAZMAK NEYE YARAR?

Okuryazar geçiniriz ama çoğumuz okumaz, yazmaz, sadece seyreder, bakar. Eskiden eş dost birbirine mektup yazar, bayramını, evliliğini, doğum gününü kutlardı. Cep telefonu yaygınlaşalı bu külfet ortadan kalktı. Yazarsak mesaj yazıyoruz mektup yerine. Buna da üşenip hazır mesajları kullananlar var! Atalarımız, “Al eline kalemi, yaz başına geleni” demişler oysa biz dilekçe bile yazmaz, başımıza iş getirenlere “Allah cezaları versin!” diye beddua etmekle, küfredip homurdanmakla yetiniriz. Ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep, yazılmaz benim derdim, deriz ah of çekerek. Bakkala, marketçiye “Yaz tahtaya, al haftaya” diyoruz ya da Barış Manço’nun, “Yaz defteri kitabı/Sarı çizmeli Mehmet ağa/Bir gün öder hesabı” diye şarkı söyleyiveriyoruz alacaklılarımıza. Lefter, futbolu bıraktığı için, “Ver Leftere, yaz deftere” esprimiz de unutuldu...
Başımıza gelenler alın yazımız sayılıyor, kader kara yazdı, diye dert yanılıyor...
Bu karamsar sözleri silelim de sizleri yazmakla ilgili fıkralarla baş başa bırakalım.
KUDURAN ADAM
Adamın birisini köpek ısırmış. Zamanında aşı yaptırmadığı için ölecekmiş. Ölüm döşeğine düşünce dostlarından kalem, kâğıt istemiş. “Vasiyetini mi yazacaksın?” diye sormuşlar. “Hayır” diye başını sallamış, “Isıracağım kişilerin adlarını yazacağım.”
AHMAKLAR DEFTERİ
Şair Haşmet, yanında “Ahmaklar Defteri” adını verdiği bir defter taşır ve oraya ahmaklık yapanların adlarını yazarmış. Koca Ragıp Paşa merak etmiş, “Bu defterde benim de adım var mı?” diye sormuş. “Evet, paşam, var” demiş Haşmet. Paşa şaşırmış, “Peki neden?” demiş. Şair, “Dün, pek güvenilmeyen birine borç verdiniz de ondan” diye cevap vermiş.
“Ya adam borcunu öderse ne yapacaksın?”
“O zaman sizin adınızı siler, onunkini yazarım.”
YAZMAK NE ZAMAN İŞE YARAR?
Yazanlar, hele gazete ve dergilerde gerçekleri yazanlar beladan kurtulamazlar. Ya hapse düşer ya da ağır para cezalarına çarptırılırlar. Çıkarı bozulanlar tarafından dövülür, sövülür, hatta öldürülürler. Bu konuda şöyle bir taşlama yazmıştım:
Kara kara kazanlar
Ah şu oyunbozanlar
Kimvurduya giderler
Gerçekleri yazanlar...
Yazmanın işe yaradığı yerler ve zamanlar da vardır. Nasıl mı? Bakın anlatıvereyim.
Geçenlerde bir lokantaya gittim. Ismarladığım yemeğin gelmesini beklerken ilham geldi. Cebimden not defterimi, kalemimi çıkarıp bir şeyler yazdım. Garson koşarak geldi:
“Beyefendi, bir kusurumuzu mu gördünüz?” diye sordu.
“Hayır, aklıma bir şey geldi de onu yazdım” dedim ama garson inanmadı, lokantanın sahibine bir şey söyledi. Adam yanıma geldi, özür diledi ve öyle çok itibar etti ki beni böyle yerleri teftiş eden biri sandığını anladım. Bozuntuya vermedim. İkram edilen güzel yemekleri yedim. Benden para almadıkları gibi her gidişimde başköşeye oturttular...
Gördünüz ya yerinde ve zamanında yazılan yazı ne kadar işe yarıyor!
ERHAN TIĞLI
************