31 Aralık 2013 Salı
15 Aralık 2013 Pazar
KAZ Olalım...
KAZ KADAR OLAMIYORUZ...
Kaz, eti, yumurtası yenen güzel bir kuştur. Kaz tüyleri süs olarak kullanılır. Kaz kızartması, kaz ciğeri çok sevilir. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Geri zekalı kişiler ya kaz çobanıdırlar ya da kaz kafalı! Beceriksizlere beş kaz verseniz, üçünü kaybederler. Kara kara düşünenlere “agobun kazı gibi ne düşünüyorsun?” diye sorarlar. Yanlış düşünenleri “kazın ayağı öyle değil” diye uyarırırz.
Ustası çırağına kaz kızartması getirmesini söylemiş. Uşağın canı çekmiş, önce ayaklarını yemiş, yetmemiş, kanatlarını da mideye indirmiş. Dayanamayıp başını yiyip kazı ustasına öyle getirmiş. Usta şaşırmış. “Hani bunun ayağı?” diye sormuş. Çırak boynun bükmüş, “topal idi” demiş. “Kanadı niye yok?”, “Laz idi!” demiş bu sefer çırak. Usta öfkeyle, “Başı da yok diyemezsin değil mi?” diye bağırmış. Çırak bıyık altından gülerek, “Onda kafa olsaydı, yakalanıp fırına girer miydi?” deyivermiş. Bizde kazları, daha doğrusu kaza benzeyen vatandaşları böyle yiyip bitiriyorlar, onu ayaksız, başsız bırakıyorlar. O da doğanın yok edilmesine, kaz dağlarının talanına sesini çıkaramıyor, kendini kurtaramıyor...
Bir türküde “Maya dağdan kalkan kazlar/ Ak topuklu beyaz kızlar” diye başlanılıyor söze. Seyrani de, “Mahkeme meclisi icat olduğun/ Rüşvet çeşmesinin akmaklığından/ Kaza bela ile alem dolduğun/ Kazların kadıya uçmaklığından” diyor. Kaygusuz Abdal kaz adlı şiirine, “Bir kaz aldım ben karıdan/ Boynu da uzun borudan/ Kırk derviş kanın kurutan/ Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz/ Sekizimiz odun çeker/ Dokuzumuz ateş yakar/ Kaz kaldırmış başın bakar/ Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz” diye yazıyor. Şiir uzun olduğu için hepsini buraya alamadım. Kaygusuz Abdal kazı kaynatamamış ama Amerika bu konuda çok usta!
Padişahın biri veziriyle birlikte geziye çıkmış. Bir köyün yanından geçerken küçük bir evin önünde oturup örgü ören bir köylü kızıyla karşılaşmış. “Baban evde mi?” diye sormuş. Kız zeki bir tavırla, “Babam evde değil, azı çok etmeye gitti” demiş. “Annen evde mi?”, “O da biri iki etmeye gitti.” Bu sözler padişahın ilgisini çekmiş, “Eviniz çok güzel ama bacası eğri” demiş. Kız hemen cevabı yapıştırmış, “Bacası eğri ama dumanı doğru çıkar”. Padişah kızın başını sıvazlamış, “Sana bir kaz yollasam yolar mısın?” diye sormuş. Kız gülerek başını sallamış, “Hem de en ince tüylerine kadar yolarım” demiş.
Kıza veda edip saraya döndüklerinde vezir kızın sözlerinden bir şey anlayamadığını söylemiş. Padişah da gidip kızdan öğrenmesini istemiş. Vezir kızın yanına gelip ne demek istediğini sormuş. Kız, “Söylerim ama her biri için on altın isterim” demiş. Vezir çaresiz kabul etmiş. Kız başlamış anlatmaya: “Babamın azı çok etmesi şu: Çiftçi olduğu için tarlaya tohum ekecek, azı çok etmek bu. Annem ebe olduğu için çocuk doğurtacak, kadın bir iken iki olacak. Bacanın eğriliği gözlerimin şaşı olmasıdır. Dumanının doğru çıkması ise gözlerimin iyi görmesidir. Yolunacak kaz da sizsiniz. Kaz olmasaydınız ayağıma kadar gelip ettiğim birkaç söz için bana bu kadar altın verir miydiniz?”
Oynanan oyunların farkında olmadığımız için kaz gibi yolunuyoruz, doğamızı talan etmelerine ses çıkarmıyoruz, başımıza gelecek felaketin farkına varamıyoruz...
Kazları yerin dibine batırdık biraz. Aslında kaz kadar olamıyoruz. Niye mi? İşte:
Kazlar V şeklinde uçarlar. Böylece her kuş kanat çırptığında arkasındaki kuşa onu kaldıran bir hava akımı yaratır. Tek başına gidebilecekleri en uzun yolu grup halinde neredeyse ikiye katlarlar. Oysa bizler birbirimizin ayağından çeker dururuz...
Grubun başında giden kaz hiçbir hava akımından yararlanamadığı için diğerlerine göre daha çabuk yorulur ve hemen arkaya geçer, arkasındaki kaz lider olur. Bu değişim sürekli yapılır. Oysa bizim liderlerimiz hiç yorulmaz, makamını başkasına bırakmaz, üstelik arkasından gelenlerin, sivrilenlerin hızlarını kesmek için çalışır...
Uçuş hızı yavaşladığında gerideki kuşlar daha hızlı gidilmesi için öndekilere bağırır, onları uyarırlar. Bizde uyarıda bulunanlar erken öten horoz sayılır, haklarında gereken işlem yapılır. Ağır ol, molla desinler politikası uygulanır!
Kazların bize ders olabilecek bir başka özellikleri de birlikte uçtukları bir kuşun hastalanıp ya da yavrulamasıyla uçamayacak duruma gelmesi halinde iki kuşun onu korumak, ona yardım etmek için yanına gelmesi, ölünceye dek yanından ayrılmamasıdır. Oysa biz ölen ölür, kalan sağlar bizimdir, kral öldü, yaşasın kral deriz, kötü duruma düşenleri yalnız bırakırız. Ne zaman ölecek diye yüzlerine bakarız, yerlerine geçmeye can atarız.
Adamın bir ölmüş, öbür dünyaya gitmiş. Sorgu meleği ona sağlığında toplum için ne yaptığını, sanatla uğraşıp uğraşmadığını, kitap okuyup okumadığını sormuş. Adam, “Ben kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadım. Gemisini kurtaran kaptan olmak için çalıştım ve başardım. Sanatla, kitap okumak gibi para etmeyen şeylerle ilgilenmedim” demiş.
Onu dinleyen baş melek yardımcılarına, “Çabuk bir kanat getirin” diye bağırmış.
Adam sevinçle, “Melek mi oluyorum?” diye sormuş.
“Hayır, demiş baş melek. Kaz oluyorsun kaz!”
Doğanın kirletilmesine, altın bulmak için Kaz Dağının harap edilmesine ses çıkarmayanlar öbür dünyada işte böyle kanat takacaklardır! Çabaları kutlu olsun!
Altın bulma sevdasıyla
Kirleniyor beyazlar
Kışa dönüyor yazlar
Hoyrat eller yüzünden
Akordu bozuluyor
Çalınamıyor sazlar
Bizden daha iyidir
Kaz dağındaki kazlar!
Erhan Tığlı
Kaz, eti, yumurtası yenen güzel bir kuştur. Kaz tüyleri süs olarak kullanılır. Kaz kızartması, kaz ciğeri çok sevilir. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Geri zekalı kişiler ya kaz çobanıdırlar ya da kaz kafalı! Beceriksizlere beş kaz verseniz, üçünü kaybederler. Kara kara düşünenlere “agobun kazı gibi ne düşünüyorsun?” diye sorarlar. Yanlış düşünenleri “kazın ayağı öyle değil” diye uyarırırz.
Ustası çırağına kaz kızartması getirmesini söylemiş. Uşağın canı çekmiş, önce ayaklarını yemiş, yetmemiş, kanatlarını da mideye indirmiş. Dayanamayıp başını yiyip kazı ustasına öyle getirmiş. Usta şaşırmış. “Hani bunun ayağı?” diye sormuş. Çırak boynun bükmüş, “topal idi” demiş. “Kanadı niye yok?”, “Laz idi!” demiş bu sefer çırak. Usta öfkeyle, “Başı da yok diyemezsin değil mi?” diye bağırmış. Çırak bıyık altından gülerek, “Onda kafa olsaydı, yakalanıp fırına girer miydi?” deyivermiş. Bizde kazları, daha doğrusu kaza benzeyen vatandaşları böyle yiyip bitiriyorlar, onu ayaksız, başsız bırakıyorlar. O da doğanın yok edilmesine, kaz dağlarının talanına sesini çıkaramıyor, kendini kurtaramıyor...
Bir türküde “Maya dağdan kalkan kazlar/ Ak topuklu beyaz kızlar” diye başlanılıyor söze. Seyrani de, “Mahkeme meclisi icat olduğun/ Rüşvet çeşmesinin akmaklığından/ Kaza bela ile alem dolduğun/ Kazların kadıya uçmaklığından” diyor. Kaygusuz Abdal kaz adlı şiirine, “Bir kaz aldım ben karıdan/ Boynu da uzun borudan/ Kırk derviş kanın kurutan/ Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz/ Sekizimiz odun çeker/ Dokuzumuz ateş yakar/ Kaz kaldırmış başın bakar/ Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz” diye yazıyor. Şiir uzun olduğu için hepsini buraya alamadım. Kaygusuz Abdal kazı kaynatamamış ama Amerika bu konuda çok usta!
Padişahın biri veziriyle birlikte geziye çıkmış. Bir köyün yanından geçerken küçük bir evin önünde oturup örgü ören bir köylü kızıyla karşılaşmış. “Baban evde mi?” diye sormuş. Kız zeki bir tavırla, “Babam evde değil, azı çok etmeye gitti” demiş. “Annen evde mi?”, “O da biri iki etmeye gitti.” Bu sözler padişahın ilgisini çekmiş, “Eviniz çok güzel ama bacası eğri” demiş. Kız hemen cevabı yapıştırmış, “Bacası eğri ama dumanı doğru çıkar”. Padişah kızın başını sıvazlamış, “Sana bir kaz yollasam yolar mısın?” diye sormuş. Kız gülerek başını sallamış, “Hem de en ince tüylerine kadar yolarım” demiş.
Kıza veda edip saraya döndüklerinde vezir kızın sözlerinden bir şey anlayamadığını söylemiş. Padişah da gidip kızdan öğrenmesini istemiş. Vezir kızın yanına gelip ne demek istediğini sormuş. Kız, “Söylerim ama her biri için on altın isterim” demiş. Vezir çaresiz kabul etmiş. Kız başlamış anlatmaya: “Babamın azı çok etmesi şu: Çiftçi olduğu için tarlaya tohum ekecek, azı çok etmek bu. Annem ebe olduğu için çocuk doğurtacak, kadın bir iken iki olacak. Bacanın eğriliği gözlerimin şaşı olmasıdır. Dumanının doğru çıkması ise gözlerimin iyi görmesidir. Yolunacak kaz da sizsiniz. Kaz olmasaydınız ayağıma kadar gelip ettiğim birkaç söz için bana bu kadar altın verir miydiniz?”
Oynanan oyunların farkında olmadığımız için kaz gibi yolunuyoruz, doğamızı talan etmelerine ses çıkarmıyoruz, başımıza gelecek felaketin farkına varamıyoruz...
Kazları yerin dibine batırdık biraz. Aslında kaz kadar olamıyoruz. Niye mi? İşte:
Kazlar V şeklinde uçarlar. Böylece her kuş kanat çırptığında arkasındaki kuşa onu kaldıran bir hava akımı yaratır. Tek başına gidebilecekleri en uzun yolu grup halinde neredeyse ikiye katlarlar. Oysa bizler birbirimizin ayağından çeker dururuz...
Grubun başında giden kaz hiçbir hava akımından yararlanamadığı için diğerlerine göre daha çabuk yorulur ve hemen arkaya geçer, arkasındaki kaz lider olur. Bu değişim sürekli yapılır. Oysa bizim liderlerimiz hiç yorulmaz, makamını başkasına bırakmaz, üstelik arkasından gelenlerin, sivrilenlerin hızlarını kesmek için çalışır...
Uçuş hızı yavaşladığında gerideki kuşlar daha hızlı gidilmesi için öndekilere bağırır, onları uyarırlar. Bizde uyarıda bulunanlar erken öten horoz sayılır, haklarında gereken işlem yapılır. Ağır ol, molla desinler politikası uygulanır!
Kazların bize ders olabilecek bir başka özellikleri de birlikte uçtukları bir kuşun hastalanıp ya da yavrulamasıyla uçamayacak duruma gelmesi halinde iki kuşun onu korumak, ona yardım etmek için yanına gelmesi, ölünceye dek yanından ayrılmamasıdır. Oysa biz ölen ölür, kalan sağlar bizimdir, kral öldü, yaşasın kral deriz, kötü duruma düşenleri yalnız bırakırız. Ne zaman ölecek diye yüzlerine bakarız, yerlerine geçmeye can atarız.
Adamın bir ölmüş, öbür dünyaya gitmiş. Sorgu meleği ona sağlığında toplum için ne yaptığını, sanatla uğraşıp uğraşmadığını, kitap okuyup okumadığını sormuş. Adam, “Ben kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadım. Gemisini kurtaran kaptan olmak için çalıştım ve başardım. Sanatla, kitap okumak gibi para etmeyen şeylerle ilgilenmedim” demiş.
Onu dinleyen baş melek yardımcılarına, “Çabuk bir kanat getirin” diye bağırmış.
Adam sevinçle, “Melek mi oluyorum?” diye sormuş.
“Hayır, demiş baş melek. Kaz oluyorsun kaz!”
Doğanın kirletilmesine, altın bulmak için Kaz Dağının harap edilmesine ses çıkarmayanlar öbür dünyada işte böyle kanat takacaklardır! Çabaları kutlu olsun!
Altın bulma sevdasıyla
Kirleniyor beyazlar
Kışa dönüyor yazlar
Hoyrat eller yüzünden
Akordu bozuluyor
Çalınamıyor sazlar
Bizden daha iyidir
Kaz dağındaki kazlar!
Erhan Tığlı
8 Aralık 2013 Pazar
DİLEĞİM
DİLEĞİMDİR
Doğanın güzelliklerini özümse, bir tablo yap da duvarına as
Uğramaz o zaman semtine ne keder ne de yas
Başının üstünde taşı eşini dostunu
Onlar öyle ak pak eder ki benliğini
Kalmaz gönül evinde hiç kir ve pas...
Rabbena hep bana, deme;
İçtiğin mutluluk şerbetinden bize de ver bir tas
Aman yaş tahtaya basma da kaç yaşına basarsan bas!
*******&&&&&%%%%%%^^^^====*******
Doğanın güzelliklerini özümse, bir tablo yap da duvarına as
Uğramaz o zaman semtine ne keder ne de yas
Başının üstünde taşı eşini dostunu
Onlar öyle ak pak eder ki benliğini
Kalmaz gönül evinde hiç kir ve pas...
Rabbena hep bana, deme;
İçtiğin mutluluk şerbetinden bize de ver bir tas
Aman yaş tahtaya basma da kaç yaşına basarsan bas!
*******&&&&&%%%%%%^^^^====*******
5 Kasım 2013 Salı
4 Kasım 2013 Pazartesi
20 Ekim 2013 Pazar
Ben...
Şair ve yazarım
kötülerin fiyakasını bozar
iyileri sevgiyle kucaklarım
çirkinlerle işim yoktur
açıktır kapım tüm dostlara
Güzellik alıp satar
çarşı ve pazarım
****&&&****
kötülerin fiyakasını bozar
iyileri sevgiyle kucaklarım
çirkinlerle işim yoktur
açıktır kapım tüm dostlara
Güzellik alıp satar
çarşı ve pazarım
****&&&****
DİDİM'de Yaşamak
DİDİM’DE YAŞAMAK
Altınkum’da gelin olmuşlar
Doğaya yıldız yağdıran çiçekler
Gökyüzünün çiçeğidir yıldızlar
Sahildeki yakamoz denizinde
Yaşamak ne güzel Didim’de
****
Uçuruyor insanı mutluluğa
Gönlümüzde esen bahar yeli
Cana can katıyor güzel eli
Yeşille mavi öpüşüyor enginde
Yaşamak ne güzel Didim’de
Altınkum’da gelin olmuşlar
Doğaya yıldız yağdıran çiçekler
Gökyüzünün çiçeğidir yıldızlar
Sahildeki yakamoz denizinde
Yaşamak ne güzel Didim’de
****
Uçuruyor insanı mutluluğa
Gönlümüzde esen bahar yeli
Cana can katıyor güzel eli
Yeşille mavi öpüşüyor enginde
Yaşamak ne güzel Didim’de
11 Ekim 2013 Cuma
DOST...
Dost kar yağdırmaz umduğumuz dağlara
varlığıyla döndürür benliğimizi
yemyeşil bahçelere bağlara
********************
varlığıyla döndürür benliğimizi
yemyeşil bahçelere bağlara
********************
29 Haziran 2013 Cumartesi
3 Haziran 2013 Pazartesi
24 Mayıs 2013 Cuma
17 Mayıs 2013 Cuma
TAŞI...
Ça taşı çakmak taşı
yoktur sevginin yaşı
eğer insanım diyorsan
ağlatma hiç kimseyi
dindir gözlerdeki yaşı
yoktur sevginin yaşı
eğer insanım diyorsan
ağlatma hiç kimseyi
dindir gözlerdeki yaşı
Raşit YAKALI KARİKATÜR OKULU: HAYAL BAHÇEM (!)
Raşit YAKALI KARİKATÜR OKULU: HAYAL BAHÇEM (!): Geçen seneden kalma bal kabaklarını gırgırına boyarken çıkan işler hoşuma gitti. Acaba diyorum, Yalıkavak Sanatçılar Sokağı'nda kari...
7 Mayıs 2013 Salı
FoR DReaMs...: 5.BÖLÜM:YASAK AŞK
FoR DReaMs...: 5.BÖLÜM:YASAK AŞK: 2 haftadır beni izliyor.Attığım her adımı takip ediyor.Bunu fark ediyorum çünkü ben de onu izliyorum.Gülümsemesi o kadar tatlı ki!Gözlerine ...
Burak: En Büyük Silahımız...
Burak: En Büyük Silahımız...: En büyük silahımızı kuşanalım Bir sabah ansızın Arsızı susturmak için Atımızı koşturmak için Yollara koyulalım Anasını ağlatmak için Acısına...
6 Mayıs 2013 Pazartesi
28 Nisan 2013 Pazar
27 Nisan 2013 Cumartesi
İnsanlık Nerede Kaldı?
İNSANLIK LAFTA KALDI
Yeğeni kadın döver
“aferin” der dayısı
Şenlikte(?), kutlamada(!)
... Kim vurduya giderler
Yoldan gelip geçenler
Silah tutuşturulur
Kalem tutan ellere
Kan bulaşır güllere
Teröre kurban olur
Anasının kuzusu
...
İnsanlık rafa kalktı
Budur işin doğrusu
Gittikçe çoğalıyor
Ayıların sayısı
ERHAN TIĞLI
*************
NOT: Bu taşlamam Hürriyet gazetesinde çıktı.
Yeğeni kadın döver
“aferin” der dayısı
Şenlikte(?), kutlamada(!)
... Kim vurduya giderler
Yoldan gelip geçenler
Silah tutuşturulur
Kalem tutan ellere
Kan bulaşır güllere
Teröre kurban olur
Anasının kuzusu
...
İnsanlık rafa kalktı
Budur işin doğrusu
Gittikçe çoğalıyor
Ayıların sayısı
ERHAN TIĞLI
*************
NOT: Bu taşlamam Hürriyet gazetesinde çıktı.
21 Nisan 2013 Pazar
15 Nisan 2013 Pazartesi
13 Nisan 2013 Cumartesi
12 Nisan 2013 Cuma
Güzellik...
Güzellik bakanın gözündedir
sözünde yüzünde değil, özündedir
Güzel bakan güZel görür
baktığı yeri çiçeklere bürür.
sözünde yüzünde değil, özündedir
Güzel bakan güZel görür
baktığı yeri çiçeklere bürür.
Dünya Kanatlarımın Altında: ANGEL FALLS - Dünyanın En Yüksek Şelalesi
Dünya Kanatlarımın Altında: ANGEL FALLS - Dünyanın En Yüksek Şelalesi: Bu yazıyı yazmamalıyım. Biri beni engellemeli. Dünyada en sevdiğim doğa harikası sadece bana ait olmalı. Ama değil ne yazık ki, bencill...
1 Nisan 2013 Pazartesi
23 Mart 2013 Cumartesi
18 Mart 2013 Pazartesi
17 Mart 2013 Pazar
15 Mart 2013 Cuma
13 Mart 2013 Çarşamba
8 Mart 2013 Cuma
Kadınımız...
KADIN: SİLİNMEZ ADIN
Kadın: Nerede iyilik, güzellik varsa, oraya doludizgin koşar atın.
Kadın: Yerlerde sürünüyorsa kadın, dövülüyor sövülüyorsa; hak hukuk, adalet göstermeliktir, hepsini kaldırıp atın
KADIN: Var diye yatın katın, istediğin kadını satın alacağını sanma sakın; eline geçecek vücuttur, ruh değil. Ona bütünleşmek istiyorsan önünde saygıyla eğil.
Kadın: Sevecenliğin, özverin gençlere örnek olmalı, insanlık nedir bilmeyenlere anlatılmalı; yazılmalı insanlık defterinin en başına adın.
Kadın: Aşkın gökkuşağıdır o; gönülden sevmek yoksa işin içinde, ona sadece cinsellikle yaklaşmak aşk değil, tuzağıdır.
Kadın: İster her yanını kapatın, ister açın; yok edemezsiniz çekiciliğini, dişiliğini. Boşuna uğraşmayın. Bencil erkekler, o güzelliği kapalı kapılar ardında saklamayın.
Kadın: Sevgin, ilgin, neşen ve gülümsemen coşturur ruhumuzu, doyulmaz tadın.
Kadın: Sen varsan yanımızda, atarız mutluluğa çiçekli bir adım.
Kadın: Sevgilisidir edebiyatın, anasıdır sanatın. O yoksa yetim kalır şiir, öksüz olur öykü. Kadındır dünyayı gökkuşağı renklerine bezeyen türkü.
Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com
*******************
3 Mart 2013 Pazar
Söz Meclisten Dışarı: GÜL...
Söz Meclisten Dışarı: GÜL...: Gül dikildi ovaya koku saçtı doğaya bir kuş olup konaydım zeytin gözlü güzelin gönlündeki yuvaya
1 Mart 2013 Cuma
Aşkın tapusu değil kapısı vardır!
AŞKIN TAPUSU VAR MI?
Çiçeklidir aşkın kapısı
Sevgi ve özveriyle örülüdür yapısı
Çıkmaz yıllarca içimize sinen
O güzel kokusu
Temelli gitse bile
Tortusu kalır geride
Herkes kiracıdır
Yoktur kimsede tapusu...
&&&&***&&&&
27 Şubat 2013 Çarşamba
yorumOKUyorum KÜLTÜR/SANAT: Carlo Domeniconi- KOYUNBABA (Suite for Guitar. Op....
yorumOKUyorum KÜLTÜR/SANAT: Carlo Domeniconi- KOYUNBABA (Suite for Guitar. Op....: Carlo Domeniconi bizim için son derece önemli bir müzisyendir. Çünkü kendisi 1977 yılında Türkiye ye gelmiş üç yıl öğretmenlik yapmıştı...
26 Şubat 2013 Salı
En İyi İlaç
EN İYİ İLAÇ
Aşkın gözü aç olur
Birbirini sevenler
Güzelliğe taç olur
Aşkı sakın hor görme
Dertli hasta ruhlara
En iyi ilaç odur
19 Şubat 2013 Salı
14 Şubat 2013 Perşembe
B İ R M İ L Y O N K A L E M: Sevgi Günü...
B İ R M İ L Y O N K A L E M: Sevgi Günü...: SEVGİLİLERİN GÜNÜ ... Her yıl sevgililer günü olan 14 Şubatta, “Senede bir gün” şarkısı çalınır, hediyeler alınarak, yapmacık pozlar takın...
11 Şubat 2013 Pazartesi
Hayatı Uzatan MEME
HAYATI UZATAN MEME...
Vatan gazetesinin arka sayfasında “Bu Resim Hayatınızı Uzatıyor” başlığıyla memelerinin üçte ikisi meydanda bir dilber göze çarpıyor. Yanında da şu bilgiler var: “Almanya’da yapılan bir araştırma sağlıklı göğüslere bakmanın erkeklerin yaşamını uzattığını ortaya çıkardı. 500 gönüllü üzerinde yapılan araştırmalarda göğüslere bakan erkeklerin öm
rü beş yıl uzuyor. Her gün on dakika boyunca güzel göğüslere bakmak 30 dakikalık aerobiğe eşit ve cinsel isteği arttırıp kan dolaşımını hızlandırıyor. Böylece kalp krizi riski de yarı yarıya iniyor. İngiliz model Kelly Brooks geçen yıl dünyanın en güzel göğüslü kadını seçilmişti.”
Ömrüm uzasın diye(Başka bir niyetle değil ha!) bir daha bakıyorum dilberin fotoğrafına ve aklıma yazıdaki “göğüsler” sözcüğü takılıyor. Göğüs memelerin bulunduğu yerin adıdır. “Göğüsler” demek yanlış ama meme sözcüğü müstehcen, basit geliyor olmalı ki çoğu kişi böyle diyor. Meme yerine sine, koyun diyenler de var... Dede Korkut emcik sözcüğünü kullanıyor. Meme demek ayıp sayılıyor! Divan edebiyatında “pistan” deniliyor.
Oysa dilimizde “kulak memesi, basur memesi, meme yapmak, bebeği memeden kesmek, meme kanseri, meme büyütmek, meme küçültmek, memeli hayvanlar gibi” memeli sözcük ve deyimler pek çok. Biyolojide insanlar memeli hayvanlar sınıfına giriyorlar...
Şair ve yazarlarımız da eserlerinde memelere yer vermişlerdir.
Ahmet Altan, “Vatanı bir kadın memesine satarım” diyor...
Cahit Külebi “Süt” adlı şiirinde şöyle yazıyor:
“Memelerinde domur domur
Kaynayan sütü gördüm,
Gül yaprağı üstünde
Yağmur damlaları gibiydi.”
Mahmut Turgut, memeleri buğdaya benzetiyor:
“Bir avuç buğday olur memelerin avucumda
Öylesine sıcak, öylesine dolgun.”
Necip Fazıl Kısakürek bir şiirinde; “Yorgan, Allahsıza kadar sığınak/Teselli pınarı, sabır memesi” diyor. Ahmet Oktay, “Hadi uçsun memelerindeki güvercinler/Hadi cennet ülkeni sun” diye yazıyor. Ali Yüce sevgilisine şöyle sesleniyor:
“Bu gece sen uyurken
Uyandı memelerin
Senin koynundan çıkıp
Şiirimin koynuna girdi
Orda kaldı memelerin”
Şemsi Belli, “Aşkın sıcak memesinden/Dert ve hasret emdi gönlüm” diyerek memeyi kişiselleştiriyor. Fuat Hulusi Demirelli, memelerin örtülüp saklanmasını istemiyor:
“Çiçekler yaşar mı havasız susuz
Neden böyle dursun memeler mahpus?”
Âşık Duran şu ilginç benzetmeyi yapıyor:
Gül memenin ara yeri
Hacca giden yola benzer”
Karacaoğlan meme sözcüğünü hiç çekinmeden kullanır:
“Emsem de doyulmaz yavrum tadına
Karışmış kaymağa bal memelerin
...
Açılmış goncadır gül memelerin
...
Kız senin göğsüne süngüm dayarım
Dayarım da gül memenden emerim
...
Şu tombul memenden ver bana nişan
Del’ediyon öldürmüyon ne fayda
...
Seherde uğradım dostun köyüne
Hoş geldin sevgilim in dedi bana
Tomurcuk memesin verdi ağzıma
Yorgunsun sevdiğim em dedi bana
...
Bahçende gülün güllenmiş
Şeyda bülbülün dillenmiş
Koynunda memen kirlenmiş
Emilmeyi emilmeyi”
Manilerimizde de meme sözcüğü sık görülür:
“Değirmen sala benzer
Kız dilin bala benzer
Terlemiş memelerin
Erimiş bala benzer”
***
“Ayağında mesler
Yere vurmadan sesler
Koynundaki memeler
İkimizi de besler”
***
“Halkalı dereleri
Güderler develeri
Oturmuş koyun sağar
Terlemiş memeleri”
***
“Karanfilim biberim
Sen gel de ben gideyim
Koynundaki memeyi
Çoban olur güderim”
***
“Yayladan iner atlar
Hem atlar hem otlar
Fazla sıkma cepkenini
Kız, memelerin patlar”
***
“Martinim omzumda
Hurmalar boğazımda
Uyudum uyandım ben
Gül memeler ağzımda”
***
“Ne melektir ne peri
Gül kokuludur teri
İki meme arası
Cennetin orta yeri”
Şarkı ve türkülerimizden memeli olanlar daha çok ilgi çeker, yankı uyandırır. İbrahim Tatlıses, “Dam üstünde un eler/Tombul tombul memeler/ Memeler baş kaldırmış/Kavuşmuyor düğmeler” demişti de yer yerinden oynamıştı.
Sezen Aksu da dilberlerin memelerini hoplatarak oynamalarını istiyor, “Salla gül memeler çağlasın/ Salla yer yerinden oynasın” diye sesleniyor bir şarkısında.
Kadınların ilk göze çarpan yerleri memeleridir. Anatol France, “Memesiz bir kadın, yastıksız yatağa benzer” diyor. Pierre Belfond’a göre, “Birçok kadında, ne zamanki memeler sarkmaya başlar, bilinç düzeyi yükselir.”
Eski şarkıcılardan Nigar Uluerer, memelerinin iriliği yüzünden “Nigar Ulumemeler”, Banu Alkan “Banu Balkon”, filmlerde memelerini göstermekten çekinmeyen Zerrin Egeliler “Zerrin Memeliler” diye anılmışlardı. Nadide Sultan iri memeleriyle gündeme gelmişti. Sevda Demirel memelerindeki silikon patlayınca kendinden söz ettirmişti...
Cemal Nadir’in bir karikatüründe çocuğuna meme veren ve ona ağzı sulanarak bakan erkekler var. Çocuk verilen memeyi almayınca kadın çocuğuna şöyle diyor:
“Al, yoksa amcalara veririm ha!”
İki kişi konuşuyorlar. Biri Merih’e gittiğini söylüyor. Öteki orada ne gibi bir değişiklik olduğunu soruyor. Merih’e giden, “Pek fark yok ama kadınlarla dans etmek çok güzel oluyor.” Diyor. “Niye?” denince yanıtı şu:” Kadınların memeleri sırtlarında da ondan!”
Ben de bu konuda bir şeyler yazdım. Aşağıda sunuyorum:
Kadını çirkinleştiren somurtma ve gülmeme
Kadını güzelleştiren gülme ve gül meme!
Kadının erkekten istediği gözünün kendisinden başkasını görmemesi, dövmemesi, ezmesi... Erkeğin kadından istediği ise dudağı, bacağı ve memesi...
Altına serileyim
Yap kendine bir halı
Göğsündeki memenin
Ben olayım hamalı.
Bu isteğe hayır diyecek erkek var mı acaba?
ERHAN TIĞLI
************
9 Şubat 2013 Cumartesi
B İ R M İ L Y O N K A L E M: CÜCE!
B İ R M İ L Y O N K A L E M: CÜCE!: CÜCE İnanmaz hiç Paradan başka güce Sevgi ve dostluk gibi Yüce duygular Uğramaz semtine Ne gündüz ne gece... Cüzdanı çok kalabalık İn cin ...
4 Şubat 2013 Pazartesi
31 Ocak 2013 Perşembe
28 Ocak 2013 Pazartesi
27 Ocak 2013 Pazar
25 Ocak 2013 Cuma
23 Ocak 2013 Çarşamba
16 Ocak 2013 Çarşamba
7 Ocak 2013 Pazartesi
B İ R M İ L Y O N K A L E M: İnsanlık Lafta kaldı
B İ R M İ L Y O N K A L E M: İnsanlık Lafta kaldı: İNSANLIK LAFTA KALDI Yeğeni kadın döver “aferin” der dayısı Şenlikte(?), kutlamada(!) Kim vurduya giderler Yoldan gelip geçenler Silah tutu...
5 Ocak 2013 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)